30 Ekim 2011 Pazar

Yuva kazamız, kafamız yarıldı.

Merhaba,

Allahımıza bin şükür. Bir arıza kalmadan bir kafa yarılma olayını atlattık.

 Cuma günü 29 Ekim kutlamaları için yuvaya davet edilmiştik. Aslında sabah geç uyandık ama Ada kız çok ısrar edince haydi bir 15 dk bilemedin yarım saat birakayım dedim. Çok istedi çünkü, kapıda balonları, bayrakları görünce dahada bir heveslendi kızım. Tören bitmiş ama haydi madem çok istiyorsun dedim. Kızı bıraktım.

3 dk mesafedeki ATM ye para yatırdım ve dönüşte haydi şu bankta biraz oturup bekleyeyim, bu kadar kısa sürede alırsam Ada şimdi caz yapar dedim. Oturdum ve telefonum çaldı, Yuva arıyor, Allah Allah; Ada düştü, hastahaneye götürüyoruz gelin. Tamam dedim kapattım ve yuvanın ne tarafta olduğunu birtürlü bulamadım. Bir 30 saniyem kayıp.

Sonra hemen yürüdüm ve Ada öğretmeninin kucağında, öğretmenin eli Ada nın kafasının arkasında ve gazlı bez kan içerisinde üstüne  kanama hala devam ediyor. Kızımın sesi çıkmıyor ve yüzler endişeli, Allahım sen yardım et.

Ne oldu dedim ve kızım beni görünce ağlamaya başladı ve benimle konuştu. Ohhhh nasıl bir boşalma size anlatamam. İnsan ''düştü'' kelimesinden sonra öyle şeyler düşünüp yola koyuluyorki, kızım bilinci yerinde benimle konuşunca çok rahatlamış hissettim kendimi. Öğretmen de şokta kızımı bana vermiyor, bir süre alamadım ve deli oldum tabi.

Ilk gittiğimiz poliklinikte beyin cerrahı yok. Hemen bildiğim Ada nın doktoruna yöneldim  Üniversite hastahanesine çok yakın olmasına rağmen taksi ile gittik. Tabi tatil başlıyor, Gökmen bey yok ama Zeynep hanm çok yardımcı oldu, bizi yönlendirdi ve kızımın kafasına canlı canlı 3 zımba atıldı. Off arkadaşlar Allah kimseye göstermesin.

Buna rağmen benim uslu kızım yaygara koparmadı. Ona dedim ki, kızım ağlayabilirsin tabi, biliyorum canın yanıyor ama ltf bağırmadan ağla olurmu. Tamam anne diyip bana bir sarıldı ki. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Sonrasında boşaldım tabi.

Dr. dediki ilk 24 saat çok önemli, uyutmayın ve kusarsa derhal gelin. Bu hastahaneye gelmeyin çünkü bu bayram nöbetçi beyin cerrahımız yok. Röntgen çekildi, kemiklerde bir problem yok. Tomografi için durumu bizce gerektirmiyor, o kadar radyasyon yüklemeye gerek yok şimdi. Haydi buyrun.

Eve geldik, kız uyumak istiyor. Uyutmamak mümkün değil, oturuken gözleri kapanıyor. Yavrum korkudan kafasını oturduğu koltuğa dayayamıyor ve bu onu yoruyor, kafasına zımba yemiş korkmuş, düşmüş annesi yanında değil v.s. v.s.  Çocuk yorgun, Cem ile karar verdik, uyutalım ama bir saat sonra kaldıralım. Herzaman pirpirikli olan Cem bu sefer dedi ki; bizimle düzgün konuşuyor, hastahaneden de gönderdiklerine göre bırakalım iki saat uyusun dedi. Uyuttuk, sonra kadırdık, bişey yemiyor, zorlayamıyoruz, çünkü kusarsa derhal hastahaneye gideceğiz. Biraz Calliou, onu bile seyretmek istemiyor.

Sonra tekrar uyudu ve o gece her iki saatte, sırt üstü yatmayı çok seven ama maalesef yan yatmak için uğraşan kızımı uyandırdık ve mantıklı cevaplar vereceği sorular sorduk, sonra uyumasına izin verdik. İlk sorumuz, bugün ne gördük kızım biz, hani babaya söyleyecektik? Dişçi anne. Tamam kızım uyuyabilirsin. Aferin.

Sonra ki soru; kızım anneannein ismi ne? Nimeeeet. Oh tamam kızım hadi allah rahatlık versin.

Biz nereye gittik tatile, Gökçeada. Oh. Hadi yat.

Bir sonra ki soru; kızım büyükannenin ismi ne; Zekiye. Oh, hadi kızım uykuya, burada Ada bile gülmeye başladı. Bide çabuk uyanıyor kızım oh. Çünkü dr. sarsmanıza rağmen uyanmıyorsada gelin.

Böyle böyle sabahı bulduk. Anne cıktım dedi, kahvaltısınıda güzel yaptı. Bir ohhhh daha. Allahımıza bin kere şükür.

Sabah ta anne kalk, Disney Channel da Tinker Bell vardı hani 07,30 da. Ah evet vardı kızım. Oh ne güzel bunları hatırlayıp konuşabiliyorsun kızım. Güzel kızım.

En kötü yaralar kafa arkasına alınanlarmış. O yüzden o olursa getirin, bu olursa getirin şu olursa aman getirin diye öğüte boğuyorlar hastaları haklı olarak.


Bu sabah ( Pazar) Ada babasının kucağında pansumanda. Hülya ablasının da elleri pek hafifti. Ada Hülya abla canımı hiç acıtmadı dedi. Bi de iyileşiyor tabi. Eve gelince saçını hafif tarayıp, toka bile taktım. ( Şükür) T-shirt ünü çıkartmıyor Ada, kanlı ve kirli ama çıkarmak istemiyor kafası acır diye. Kızım keselim diyorum onada olmaz çünkü Winks li t-shirt, çok kıymetli.


Bu da çok net olmasada kafasında ki zımbaların yakından görünümü. Kızım benim. Ilk gün Alpay abisi ( Dr.) saçlarını tabili kesti veya kazıdı, yarayı görebilmek için tabi. Canım.. canım.

Hergün pansuma gidiyoruz, 4 gün sonra yıkanabilir ve bir haftada dikişler alınacak dediler.

Bu arada Yuva  daki öğretmenler de çok üzüldüler, istesek orayı kapattırabiliriz ama düştüğü oyuncağı ve kafasını çarptığı duvarı hemen halletmelerini söyledik. Zaten biz yaptık bile dediler.

Bu işten para kazanan profesyoneller olarak 15 dk. sadece 15 dk çocuğuma bakamadığınıza inanamıyorum dedim onlara, dayanamadım ağladım onlara bunları söylerken. Eve ziyarete geldiler ve telefonla gelişmeleri hep takip ettiler. Bir de benim kızım yaramaz da değil, koşarken düştü de değil.  O sefil oyuncaktan uçmuş yavrum. Bir öğretmen 3 çocuğa bakmayı becerememiş yani, o da ağlıyor bu arada ama lafımı sakınmadım.

Olgunluğumuz için bize teşekkür ettiler, başkası olsa bizi dinlemezdi bile ortalığı yıkardı dediler. haklılar. Ama bizim de yapımız değil işte. Ben hatta oyuncaktan düştüğünü bilmediğim için benim yanımda da olabilirdi diye teselli ettim öğretmeni. Ki onların kendi çocuklarıda aynı yuvada. Yuva sahibinin çocuğu aynı yuvada, ben onada çok güvenerek haftada 1 vermiştim kızımı oraya.

Millet, çocuğunu sabah 7 akşam 19 veriyor, neden benim çocuğum da dedim.
Keşke kızımı yuvaya bırakmasaydım da dedim.
Keşke, annemlerle kısa kaplıca tatil davetine evet deseydim de dedim.

Ama çare yok, olacağı varmış, her işte bir hayır vardır belki daha büyük birşey olacaktı dedik ve kızımız iyi Allaha bin şükür dedik. ( Yuva nın ihmali kesinlikle var tabi)

Tabi kızımız iyi ama ne jimnastiğe ne yüzmeye nede parkta eskisi gibi rahat oynayabilmesi en 6 ay mümkün değil.

Allah kimseye dert vermesin. ( Amin)

Annemlere söylemedim tatilde keyifleri kaçmasın diye. Affediniz beni lütfen. Ada iyi, merak etmeyin. Anneannesi bir pansumana sizi de bekliyoruz. Yıldız teyzesi sizi de. Zımbaların alınmasına ise babayı bekliyoruz inşallah.

Aklı yerinden çıkmış anne Çiğdem







28 Ekim 2011 Cuma

Serenad - Zülfü Livanelli

Merhaba,

Yarın 29.Ekim, Cumhuriyet bayramı. Sağlıkla, şehitsiz ve laik olarak devam etmek dileğiyle.

Serenad, Zülfü Livanelli nin son kitabı. Bu sabah bitti. Son 10 sayfayı Ada kızıma rica edip bitirdim. Tamam annecim bitirince bana haber ver, ben de sana sütümü bitirince haber veririm dedi. Güzel kızım benim. Nazar değmesin benim olgun kızıma.

Dün Perşembe pazarından ona güzel ve bence değişik bir taç aldım, bayıldı. Bayıldı.


Nasıl havalı değil mi???


Gözler kısık daha da havalı. :-)



Dün akşam anneannemlerdeydik yemekte. Ben cicianne diyorum kendisine dolayısıyla kendisi bizim ailde cicoş olarak bilinir.


Biri 80 biri 5 yaşında. Maşllah herikisine de. Pek de iyi anlaşırlar. İkisi de çocuk nede olsa.



Çok beğendim Livanelli nin son kitabını. Bayıldım. Herkese tavsiye ederim okumasını.
Çok güzel sözler, saptamalar var kitapta; mesela; ''coğrafya kaderdir'' deniyor bir sayfada. Değilmidir?


Anlatılan hikaye gerçek mi diye ''net''  te araştırma yaptım, doğruymuş. Naçizane Livanelli nin bu gerçek olay çerçevesine oturttuğu kurguya da bayıldım.

Hep konuştuğumuz ama hiç yazıya dökmediğimiz - Livanelli kadar güzel yazamayacağımız için belki de'' konular da var kitapta.

Günlük hayattan, sıkıntı duyduğunuz veya gülümsediğiniz birçok detay.

Örnek;

Mesela, Türk kahvesi ile ilgili bir bölüm; Aslında nedeni belliydi. Dünyanın değişik yerlerinde yaşayan, birbirlerinden farklı özellikteki milyarlarca insan, aynı tür yiyecek ve içecekleri sevmeli, aynı tarz giysiler almalı, bunun için de aynı tarz bir hayat yaşamalıydı.

Bu konuda onca kitap okumama ve film seyretmeme rağmen, çok etkilendim, son sayfalarda ağladım bile. Aman siz bana bakmayın ben hep ağlarım. :-) Kitapta herşey var ve çok güzel dizinlenmiş.

Şimdiden iyi okumalar dilerim.
Aman yanında kahveyi unutmayın.

Okumayı seven anne Çiğdem