26 Ağustos 2014 Salı

Kastamonu dan gelen çay semaveri

Merhaba,

Yıllar önce, Marmaris, Bozburun yakınlarında ki Amazon adlı harika konumda olan bir pansiyon, otel yada bungalovlardan oluşan bir yere gitmiştik. Bungolovlar, ponza taşından yapılmıştı. Meğer, doğaya dost ve mevsimine göre sizi sıcak veya serin tutarmış bu malzeme. İkinci gittiğimizde ise, tavanı cam olan bungalovlar vardı. Harika bir fikir değil mi.  Amazon ile ilgili bir yazım olmalı, bakarım bir ara.

Neyse, konuyu dağıtmayayım.
Her akşam saat 17 de odun ateşinde eski bir çaydanlıkla, ama retro diil., çay yapıyorlardı. Çok bi çay meraklısı olmadığım için, denemedim birkaç akşam sonra bir akşam içtim ve buum. O ne tat öyle, odun kokusu çaya geçmiş, muhteşem bişi olmuş.  O zamandan beri ister dururum, bir semaver.

Yıllar sonra yine kayınvalidemin apartmanının bahçesinde, apartmandan da yaşayanlardan daha çok keyif yapan, apartman görevlisi, Şenol bey in semaverini görünce, tamam budur dedim. Üstelik, Kastamonu da bu işin yeriymiş. Yani iyiki, Muğla da gördüklerimi almamışım. Gerçi onlarda süperdi ve bakırdan yapılmıştı. Acele yazınca böyle oluyor, hem konu dağılıyor, hem... Meğer Şenol bey de Kastamonu luymuş. E ben sana getirim, getirtirim diyince, ok dedik. Ve semaver Kastamonu dan- Dalyan a bir kargo yolculuğunu, nerdeyse sağlam yaptı. Evet musluğu yamuldu ama çok su doldurmassam su akıtmıyor.:)

I pad den yazıyorum ve şu anda bir uyarı çıktı - geri bildirim gönder- gönderiyorum ama ıh ı olmuyor. Dolayısıyla, fotoğraflar aşağıda, açıklamalar burada olacak. Bu konuda bana yardımcı olabilecek varsa, gözünü seveyim, yorum bıraksın .

Alttaki foto, Belgin in hediye ettiği elbise, sanırım Mavi. Ada kız beğenip arkadan çekmiş fotomu sağolsun.

Sonra da semaverimin fotoğrafları. Bayıldım ben bu işe. Hele içinde ateş yakmak olunca süper şahane. Tam benlik. Üstelik tadı da güzel oluyor ve ben tembel anne neyi de sevdi, herkes kalkıp kendi çayını kendi alıyor. Nıhaaaaa.... Geceyse servisi ben yapıyorum tabi.

Yani bayağı misafir ağırlıyorum ben bu harkulade semaverle.

Emeği geçen herkese ve bize bu semaveri hiç aklımızda yokken hediye eden Yılmaz baba ya finansörlüğü için teşekkür ederiz. Paketleyen Zekiye anne ye, Şenol bey. Kocaman teşekkür ederiz.

Kalın sağlıcakla.
Teknoloji özürlü anne.











kalın sağlıcakla

21 Ağustos 2014 Perşembe

İncir uyutması

Merhaba,

Malum, neredeyse 1 aydır Karatay yaşam için yemek stilini deniyorum. İlk ikinci haftanın sonunda temiz 2 kg gitti. (56)  Yarın ikinci iki haftanın sonu bakalım sonuç ne olacak. Bir diğer Karatay beslenme şekli yararı daha keşfettim;  inanılır gibi değil ama ben şahsen 3 kere denedim, Karatay yeme biçimi ile, periodum düzene giriyor, 4 ay ara verirken tekrar 29 gün aralığına oturdu regl im. Mucize değil mi. Biliyorsunuz,  Datça, Karatay grubunu kuran Okan bey de tüm şeker ve kolestrol ilaçlarına bye bye demişti bu yeme biçimi ile.

Onların web sayfası için bir tık.


Herkes yada büyük bir çoğunluk gibi bende bir tatlı severim. Karatay yeme biçiminde bulduğum çözüm sabahları incir uyutması yemek. Tabi hersabah değil ama haftada iki kere - bazan hiç -  bu tatlıyı yiyorum ve son iki haftadır canım hiç tatlı istemiyor. Malum evde kek oluyor ama ben rahatlıkla yemiyorum.

Ben süt uyutmasını şöyle yapıyorum;

Bazan marketten, bazan pazardan en sonda kendi ağacımdan topladığım incirleri kurutarak kullanıyorum. Incirlerin içine, kırarak kabuklarını çıkardığım cevizlerden koyuyorum, bazan öylesine incirlerin yanına da atıyorum, sonra oda sıcaklığında ki yada dolaptan çıkardığım sütü üstlerine boca ediyorum ve iki saat dışarıda beklettikten sonra katılaştığını görünce, kaseyi buzdolabına koyuyor ve ertesi sabah afiyetle muhallebi kıvamında götürüyorum.



Önce, büyük bir cam kapta 2-3 gün bana yetecek kadar yapıyordum fakat kalan miktar sulandığı için bu yöntemden vazgeçtim ve küçük kaselerde bir kerelik hazırlıyorum incir uyutmamı.





Misafirlerime sunduğumda, Çiğdem sen bu kadar şeker koymazdın tatlılara diyorlar, halbuki hiç şeker eklemiyorum.

Karatay ın kitabında ki tarif ise şöyle;

Cevizleri iri iri parçalayın. Sapını kestiğimiz incirleri kapaklı cam bir kaba dizin.
Üzerine kaynar süt dökün. İncirler yumuşayıncaya kadar bekleyin.
Yumuşayan incirleri, parmak yardımı ile sap kısmından oyun, içine cevizleri yerleştirin. Oda ısısında bir gece ( süt katılaşıncaya dek ) bekletin ve servis edin.

Tarif Neval  Polat hanımefendiden.

Yeri gelmişken, ben aynı hanım ın kabak tatlısı tarifini de denedim. Maalesef sonuç başarısız oldu. Bilginize. Link

Ada kız dan incirler, özel, sosyal yerlerime dokunma anne!
Bu aralar ona mahremiyeti öğretiyoruz da, kelimeleri birleştirmiş hasbam :-)


Kalın sağlıcakla
Bugün pilates e yeniden giriş yapmış, sertifikalı eğitmen anne :-)

18 Ağustos 2014 Pazartesi

İpek Hanım Çiftliği ne gittim.

Merhaba,

İlk defa dün gece offf dedik. Bu sabah yatağı yorganı yıkıyorum. Düşünün. Terledik. Agustos 17 offf dedirtti.
Şilayet ediyormuyuz, hayııırrr, yaşasın Yaz.

Şehir dönüşü nihayet İpek Hanım Çiftliği ne uğradık. Senelerdir isterdim. İşletmeye güvenenler, bok atanlar, organik ürünler için sertifika aldı, almadı diyenler v.s.

İpek Hanım Çiftliği hakkında yazdığım ilk yazım hala en çok okunanlar arasında. E ozaman buyrun;

Daha önce yazılarımı takip edenler biliyor, Aydın da bir gece konakladık ve ertesi gün çiftliğe gittik.
Çok yakın ve yollar çok güzel. Nazilli ovası çok ama çok verimli. Böyle mi isimlendiriliyor bilmiyorum biz yola çıkıp hedefi Nazilli olarak belirleyince, yolda ki düzlüğe ben bu ismi verdim. Hoşuma da gitti.

Dönüşte, aynı yoldan geri dönmeyelim diye Muğla ya başka bir yoldan döndük harikaydı. Hatta Kozaklı gibi bir ilçeden geçtik ve çam fıstığı bile aldım. Keyften dört köşeyim tabi.

Nazilli Aydın dan büyük desem yeridir. İlçe gibi değil, yakında orası da şehir olur herhalde. Arada bir büyüğümle konuşurken, Sevgi teyze / Defne nin annesi, eskiden de öyleydi Nazilli, hep Aydın dan daha alımlıydı demişti.

Çok uzak bir yol değil. Nazilli ye çok yakın çiftlik. Nedendir bilinmez, anlatılanlardan hani böyle dere tepe çıkacağız gibi gelmişti bize. Hayır öyle değil, güzel, bakımlı  ve yoğun bir yoldan ulaşılıyor çiftliğe.

 


Bayağı bir Tır trafiği var. Yakında ki maden in kamyonları da epeyi bir toz toprak kaldırıyor ortalıkta.
Hemen yan tarafta bir su şişeleme fabrikası da var. Hani neredeyse Güneşli, İkitelli havası desem yeridir.


Çiftlik girişi, vallahi emin olamadım, burası mı diye. Yine kafamda böyle çevresi boş, arazide bir çiftlik oluşmuş ki yanlış hayal etmişim. Çok yoğun bir yerde küçük bir giriş, çiftliğin girişi. Kapısını da bu koca jeep kapatınca, rahatlıkla önünden geçip yola devam edebilirsiniz hani.


İçerisi vaha tabi. Tam da biz şehirlilerin görmek istediği gibi düzenlenmiş.
Birkaç hayvan, yeşillik v.s. Yani aslında bizim isteklerimize göre hazırlanmış bir cennet. Hemen kafanızda sorgulamaya başlıyorsunuz, hımmm bu mu çiftlik, ee bu iki tavuk lamı koca İstanbul u doyuruyor, acaba mı?? Mutfakta ki dolap ta pek küçük, peynirler nasıl korunuyor. Meğer soğuk hava deposunu görmemişiz.

Sonrasında hemen anlatıyorlar; çok sinek yapıyor, esas tarlalar, ineklerin ikameti, tavukların ikameti yukarılarda. Ohhhh diyorsunuz, hele benim gibi kentten kaçıp küçük bir yere yerleştiyseniz, hemen anlıyorsunuz ne demek istediklerini.

Bu tarım ve hayvan işi, öyle şehri hemen terkedeyim, kolları sıvayayım, tavuk, keçi yetiştireyim, şunu ekeyim, biçeyimle olmuyor. Olamıyor. Zor. Pisliği, sineği, sulaması, kavurucu sıcakları var. Ve çok ama çok emek istiyor. O yüzden bir kabağı bile törenle koklamakla başlayarak yemeğini hazırlıyorum artık. Farkındalığım hep yüksekti ama burada daha da yükseldi.
 

Girişte hemen solda güzelim fırın ve o sıcakta orada çalışan ve size kocaman gülümsemeleriyle hoşgeldiniz diyen, artık bizleri ağırlamasını ve memnun etmesini çoktaaan öğrenmiş tertemiz, alımlı hanımlar karşılıyor sizi. Koku zaten anlatılmaz. Ekmek almadım ama, birçok şey almadım, malum bütçe meseleleri. başlayacağım Karatay diyeti de sebepler arasındaydı. Buzluğumda kendi yaptığım ekşi mayalı ekmeklerimle dolu.
Cem ve Ada yemiyor. Ekmek almadım ama aklım kalmadı mı o ayrı :-)



Gözleme bölgesi. Sakın gözleme diye burun kıvırmayın, burada yapılanlar ve hemen size gani gani, ayran ile sunulan tazecik, süper lezzetli gözlemeler bambaşka. Şımarıp çay var mı diye soranlar bile terslenmiyor burada. Lokanta mı burası denmiyor. Yolluk bile veriyorlar.


Bayıldığım yer, ayrı bir bina ve çevresine yaklaşınca bile lavanta kokuyor. Sabun odası, tahta kaşıklar oyuncaklar odası. 4 kilo damardan rendelenmiş, kostiksiz sabunu mu aldım hemen. Malum evde kendi yaptığım deterjanlarda, link, link, v.s hep bu rendeyi kullanıyorum. Kg 17 Tl.


Sonra samanlar. Anlam veremediğim bir bağım var samanlarla ( möööö) hep yeniden fotoğraflarını çekerim, hasat zamanı çeşit çeşit şekillere girmiş olanlarına, tarlalarda gördüğümde arabayı durdurur bakarım - seyrederim.
Çiftlikte de görünce, öyle önünde durdum bir süre. Bu arada bizi tatlı mı tatlı, sabırlı, her sorumuza yanıt veren, ismini unuttuğum bir hanım gezdirdi. Teşekkür ederiz.



Samanların önünde ki eski kapı bile bizler için düşünülmüş hoş bir detay.


Arzu nun kedisi Silver a selam olsun, kül rengi kedilere bayılırım ben. Bahçede buldu bir tanesi bizi. Nasıl sevecen, sev beni diyerek gelen hoş, nasıl desem değişik huylu bir kedi.
Ada, kıskanır diye pek ilgilenemedim ya o ayrı.



Sev beni, sev beni. Dişlere bakarmısınız. Mıncır ya.


Ve o muhteşem an, potakallı kurabiyeler bir harikaydı. Gezerken, yolda Itır hanım la tanıştık, yanlış hatırlamıyorsam, kurabiye sorumlusumuydu, yada tatlı bölümü. Ne de severim Itır ismini. Tesadüf yoktur hayatta demiş biri. Adım başı birileri var, fotoğraf çekenler, koşturanlar, misafirlerle ilgilenenler, ısrar edenler, bir anda ortaya çıkıp, aa tarlaları görmediniz mi, haydi tarlaya götürelim diyenler.

O kadar sıcaktı ki, tarlalara çıkmadık biz. Bidaaaki sefer. Hem belki bir iş kurarım ben burayla alakalı. Olmaz mı??



Hollanda da bir çiftlikteyiz herhalde dedirten güzel, bakımlı, genç, neşeli, belli burayı seven, işini seven gençler. Sihirli kelime bu gençler var burada, evinden çıkıp belki yürüyerek gelen hanımlar. Büyük şehire göç yok. Bordro var, iyi maaş var. Hayat var burada.


Ada kız tam da sabun odasının önünde ki salıncakta keyf yaptı.


Kızımın kibarlığı da beni ayrıca mutlu etti. Kurabiye tabağına saldıran, kimseden izin almayan buna rağmen papara yemeyen çocukları görünce bin kere daha şükrettim kızıma ve davranışlarına.


yan fotoğraf olmassa olmaz.


şenlenen, kalabalıklaşan masamız. Arkası dönük olan bey de, beni bağışlasınlar isimler maalesef uçtu, bizi ineklerin ikametine götüren bey. Sağolsun, minübüste ben ve Ada arkada zıplarken çok eğlendik. Onunda evi yukarıki köylerdeymiş. Zaman zaman o da çiftliğe ürün veriyormuş. Gözleri parlıyordu bu bilgileri bize verirken. ve o kadar doğaldı ki, evinde beyfendi tabi. 



Evin içini herzamanki gibi merak ettim. Dedim ya emlakçı olmalıymışım ben diye. Yine bir-iki hafta sonra Pınar hanım net te yayınladı iç fotoğrafları. E dedim ya, tesadüf yoktur diye. Bi de sanırım benim uzaya gönderdiğim mesajlar, uzaylılar tarafından yenmiyor :-) bazıları yani.


Baba kız, götürürken. Ah birde, yeni, daha bir iki saat önce  güzelim simitli, peksimetli kahvaltıdan kalkmamış olaydık.
Gözleme yiyemedim düşünün. Sadece kurabiye :-(


Ada kız ın seçtiği, bizim Yaz ın saçlarımızı yıkadığımız sabunlar. Fiyatları 5 ila 8 arası değişiyor.
Kış ın şampuana dönüyoruz, soğuk, çabuk halletmeliyiz işimizi. İmza köylü, pardon taşralı anne.


Yan tarafta bahçeye bakan bir bina yapılıyor. Hem sevindik, sadece bizim kaçtığımız yerde değil artık heryerde kuşatma var diye hem de üzüldük. Sanırım bizim istediğimiz gibi bir yer yok. Olsa da biz taşındıktan sonra kesin gelir yanımıza havalimanı yaparlar. Bakınız Dalaman hava limanına bakan nefis yazlık site. Neyse konu dağılmasın, o ayrı bir yazı konusu.




Sanırım yayla evlerinde o gece kalmış ve yola çıkacak olan bir diğer İstanbul lu aile.
Pek yıldızımız barışmadı ama beş dakika da ne olur ki.
Üstelik onlar da Maltepe liydi.



Minübüsün arkasında zıplar ve çok eğlenirken.


Bu dana sadece 20 günlük. Aysun un  çiftliğinde gördüğümüz danalardan bile küçük.
Bu arada geçmiş olsun Aysun. Cana gelmemesi büyük şans. Çabuk toparlamanız temennisi ile.




Ayağa kalkarken bile zorlanıyordu. Maşallah.



Ada kız ne kadar itinalı seviyor, baksanıza.



ben zaten bayıldım.


Mest oldum mest.


annem, annem.


Baş parmağıma bayıldı.


Yedi bitirdi. 

hıımm diyor acaba?


öteki parmaklarda süt varmıdır?


belki.


Bırakmıyor :-)





aaa gitmeyiin.


yerli kızımız.


herzaman bir köpek bulunur. Bu da bir başka şekerdi.


 ooo...

Pınar hanım çok meşguldü. Amma yine de bana bir beş dakika ayırdı. Hatırladı. Zehir gibi, hiperaktif bir hanım. Umarım ayağı tökezlemeden çok daha başarılı işler yapar, yaparız.

Ayaküstü, emekli olmak için çok gençsiniz, çalışın bile dedi. :-)
Deli gibi değil ama keyif alarak çalışmak bizim de isteğimiz, planımız ve halı hazırda uyguladığımız felsefe zaten. Ne demişler aklın yolu bir.

Evvet yazmadığım şeyler olabilir, soruları aliim.
Hedefim Bahar da, yayla evlerine  gidip kalıp, 2 kg alıp dönmek.

ek bilgi, internetten alınmıştır link
bir diğer link;

Kalın sağlıcakla
Gezerek anne.